Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba.
Bugün biraz kendi dünyamda olup bitenlerden, biraz genel insan hali gözlemlerimden biraz da hayatın olağan getirdiklerinden konuşalım istiyorum. Epeydir kendi varoluş sancılarımla içimde ki hırçın denizde, rüzgara karşı yenilmemeye çalışan kayıkçı gemisi gibiyim. Bunu yazarken kendi kendime gülümsediğimi fark ettim ne isabetli bi metafor oldu ama:) Sanmayın ki koçlar kendi kendilerine de danışmanlık yapabiliyorlar ahh keşke. Keşke benim de bir tane bendenim olsa. Nasıl ki Doktor, Avukat , Psikolog , akrabası tanıdığı olan herkes ilk başı ağrısa ağız ucu ile ona soru sorar, ayak üstü cevap ister;
heh işte öyle bizler de istemsizce hayatımızda yer alan herkesin ağız ucu ile soru sorduğu ayak üstü cevap beklediği insanlardanız. Hatta bazen kendimi tutamayarak, kafamın içinde onlar konuşurken ben olay örgüsünden analizler, çıkarımlar, olacaklar hakkında önsezi sahibi oluyorum. Bu durum beni yormaya başladı çünkü, daha kendimi ileri taşımaya yola revan olmaya çalışırken , çölde varacağı noktayı gözüne kestiremeyen , sırtına kervanın yükü binmiş bi deve gibi, kurak topraklar da susuz kalmış gibiyim. Ara sıra serap gördüğüm oluyor onda da bedevilerin dürtmesiyle kendime geliyorum. Mental yüküm sanki git gide ağırlaşıyor.
Bu yüzden içimde kısa bi molaya çıktım. Sadece yola çıkıp yolu izlemeye karar verdim. Sırtıma bu sefer hiç bi yük almadan yürümek, gittiğim yer belli olmasada yolculuk halini deneyimlemek, yolda göreceklerim ve bulacaklarımla yeni hikayelere yer açmak niyetindeyim. Karanlık geceler de yürüdüğüm gökyüzündeki yıldızları kendime dost bilip, rehberliğinden istifade etmek isterim. Gördüğüm serapların tadını çıkarıp onları gerçekleştirmek isterim. Dün yeni bişey öğrendim ; her ülke de gökyüzünün yere yakınlığı farklıymış. Fark ettim ki benim gökyüzüm, benim ruh halime göre bana yakın ya da uzak. Açıkcası bu aralar yukarı baktığımda çok ferah , pırıl pırıl ve bana oldukça yakın bi atmosfer görüyorum. Yeniden başka bi yola çıkıyorum, bana çok iyi geleceğine yüreğimle inandığım, semaya çok yakın olduğum bir yuvaya uçuyorum. Yol gidilir de yuva hep sabit midir? Yuva bana yolda olma halidir. Ülkeden iki seneliğine uzak kalacak olan arkadaşımla beş saatlik su gibi akan bi sohbet esnasında Mardin’den çocukluk arkadaşının ona yazdığı anlamlı bi mektup okuması dinledim. Mektup ile beraber ona kilden elleriyle yaptığı yuva şeklindeki anahtarlığıyla veda eder dostuna. Benim ruhuma nakşetti sizinle de paylaşmak istedim. Belki birilerinin benim gibi bazı işaretlere ihtiyacınız vardır.
Buyurunuz …
İnsanın evi neresidir? Düşün ki bir zaman yolcususun. Bu halin ile “Geldiğin yere gidebilir misin?” O yer aynı yer midir? Sen aynı sen misin? Kaldı ki yola başladığın yer ; geldiğin yer. İlk heyecanların ve ilk kavgaların, orası işte tam orası ! Tek kişilik!
Bu kadar çoğalmışken, bu kadar dolup taşmışken sığabilir misin geldiğin yere? Doğduğun şehre mesela; hani şu üstünde çıldırasıya kızıl-turuncu güneş batan, sokaklarına araba giremediği, çocukların bir ovayı derya sandığı, taşın bir ataşehir escort dantel gibi işlendiği, değerini çok sonra bütün kalabalıklardan sıyrılabildiğinde anlayacağın şehre, sığabilir misin ?
Al bunu bir parça topraktan yoğruldu. Bunu götürdüğün heryer senin evin olacak! Üstünde ki çatısından bağımsız, içinde yer edecek bu ev. İçinde çocuk kahkahası olacak bolca. Bir çocuktan gördüğün gibi paramparça yere dağıldığında bile bir parçasını alıp başka bir şekle dönüştüreceksin.
Ne oyuncaktan ne oyundan vazgeçebilir misin?
Sevgiler benden
Gülden Tanış.