Şile Çevre Gönüllüleri Derneği tarafından “Küresel Isınma İklim Değişikliği,Değişkenlik ve su sorunu konu konferans Şile Halk Eğitim Merkezi toplantı salonunda gerçekleştirildi.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Fiziki Coğrafya Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Barbaros Gönençgil tarafından gerçekleşen sunum öncesi ev sahibi dernek başkanı Coğrafyası,Jeolog,Araştırmacı yazar Nabi Evren bir konuşma gerçekleştirdi. Evren “Dünya’da ve Ülkemizde yaşanan iklim değişikliğinin bazı devletler arasında özellikle su sorunu nedeniyle neredeyse savaşım eşiğine geldiklerine dikkat çekti.Ayrıca toplantıya katılan Garnizon Komutanı Hv.Svn Albay Mehmet Sutaşır,Belediye Başkan Yardımcısı Soner Berksan,Sahil Güvenlik Karakol Komutanlığı temsilcilerine,İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü temsilcilerine,Merkez Mahalle Muhtarlarına,siyasi parti temsilcilerine,STK temsilcilerine ve Dernek mensuplarının yanı sıra öğrencilere ve katılımcılara teşekkür etti.
Açılış konuşmasının ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Fiziki Coğrafya Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Barbaros Gönençgil; “İklim değişikliği binlerce Yıllık bir süreç vurgusu yaparak sunumuna başladı.Gönençgil;
İklim sistemi; atmosfer, karalar, kar, buz, okyanuslar ve diğer su kütleleri ile canlıları kapsayan karmaşık ve etkileşimli bir sistem. Bu sistem, zaman içinde, kendi iç dinamiklerinin etkisi altında ve dış etmenlerdeki değişikliklere bağlı olarak yavaş yavaş değişim gösterirken insan kaynaklı iklim değişiklikleri kısa bir zaman dilimi içerisinde olumsuz sonuçlara yol açıyor. İklim değişikliğinin iki temel sebebi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Gönençgil, sebeplerden birinin doğal diğerinin ise insana bağlı faktörler olduğunu belirtti.
İklim değişikliklerini geniş bir yelpazede ele almamız gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Gönençgil, iklim değişikliklerinin yalnızca günümüze ait bir olgu olmadığını binlerce yıldır var olan ve var olmaya devam edecek doğal bir döngü olduğunu ifade etti. Doğal sebeplerin binlerce yıllık süreçlerle ortaya çıktığını ve insan etkisinin dışında meydana geldiğini belirten Prof. Dr. Gönençgil, doğal süreçleri şu şekilde aktardı: “Güneşten gelen enerji ve bu enerjideki değişimler, güneş lekeleri, atmosferin bileşimlerinde meydana gelen değişimler iklim değişikliğine yol açıyor. Bu anlamda 4 milyar 600 milyon yaşında olan dünyamız içinde defalarca yaşanmış doğal değişimler bugün de yaşanmaya devam ediyor.”
İnsanoğlunun çevreye vermiş olduğu zararların iklimde değişiklikleri ortaya çıkarttığını belirten Prof. Dr. Gönençgil, “İnsanoğlu, yeryüzünün yüzey örtüsünü değiştiriyor ve yüzey örtüsünde yapılan değişiklikler dolaylı olarak iklimleri de etkiliyor” diye konuştu.
İnsana bağlı faktörlerin süreci olumsuz etkilediğine değinen Prof. Dr. Gönençgil, “Son 100-150 yıllık periyot içerisine baktığımızda artan nüfus, fosil yakıtların kullanımı, yeryüzünün yüzey özelliklerinde yapılan değişiklikler, ormansızlaşma, kentleşme ve kentleşmenin getirdiği sanayileşme sürecinde atmosfere verilen ve daha fazla sera etkisi yaratacak gazların varlığı, var olan sürecin sonuçlarını ağırlaştırıyor” dedi.
“Dünya 20 Bin Yıldır Isınma Süreci Yaşıyor”
Şu anda iklim değişikliği ısınma yönünde olsa da dönemlik periyotlara bakıldığında hem ısınmanın hem de soğumanın görüldüğünü ifade eden Prof. Dr. Gönençgil, dünyanın yaklaşık 20 bin yıldan beri bir ısınma süreci yaşadığını belitti.
“Küresel Isınma İklim Değişikliğinin Yalnızca Isınma Tarafı”
Prof. Dr. Gönençgil, “Isınma ile birlikte buzullar eriyor, deniz seviyeleri yükseliyor ve kıyı alanlarının daha fazla etkilenmesine sebep oluyor. Ama bununla birlikte artan sıcaklık buharlaşmayı da arttırıyor. Buzullar bir taraftan eriyerek su kütlelerine karışıyor ancak bu su kütleleri bir yandan buhar olarak daha fazla neme sebep oluyor ve şiddetli yağışlara yol açıyor. Bu aşırı yağışlar da erozyon ve kütle hareketlerini beraberinde getirebiliyor” diye konuştu.
İklim değişikliğinin hem ısınma hem de soğuma yönünde olduğunu söyleyen Prof. Dr. Gönençgil, küresel ısınmanın, iklim değişikliğinin ısınma tarafı olduğunu belirtti.
Endemik Türleri Koruma Altına Almalıyız
Doğaya verilen tahribatın endemik türlere zarar verdiğine değinen Prof. Dr. Gönençgil, “Bu süreçte dikkat etmemiz gereken önemli nokta endemik türlerin varlığı ve korunmasıdır. Doğaya vermiş olduğumuz tahribatı ortadan kaldırmak durumundayız. Çünkü bitki örtüsü bir şekilde ortadan kalkarsa geri döndürme şansı çok düşük oluyor” dedi.
Prof. Dr. Gönençgil, “İnsanoğlunun çevreye vermiş olduğu tahribatı azalttığında iklime vermiş olduğu zararı da azalmış olacak. Yapılacak tek şey çevreye verdiğimiz zararı durdurmak. Doğayı kirletmemek, denizleri kirletmemek, atmosfere zarar vermemek, suları kirletmemek kısacası tüm atmosferi ve gezegeni korumak. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı yapılmış her olumlu faaliyet, iklim değişikliği üzerine insanın yaptığı zararı minimize eder” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Gönençgil, “Yenilenemeyen enerji kaynaklarının kullanımı yerine, özellikle elektrik üretiminde daha fazla yenilenebilir enerji kaynaklarına döndüğümüz takdirde daha az fosil yakıt kullanımıyla ortaya daha temiz enerji kavramı çıkmış olacaktır ”diye konuştu.
Enerjinin etkin ve verimli kullanımının çok önemli bir husus olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Gönençgil, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Daha az elektrik tüketerek daha çok ısınmak ya da aydınlanmak enerjinin etkin ve verimli kullanımıdır. Günümüzde teknolojik olanaklar sayesinde enerjinin etkin ve verimli kullanımı mümkündür.”
Çevre eğitiminin herkese verilmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Gönençgil, sözlerini şöyle noktaladı: “İklim değişikliği doğal bir olaydır. Ancak insanın etkisi ile olumsuz hale gelir. Bu yüzden iklim okuryazarlığına önem verip bireyleri bilinçlendirmemiz gerekiyor.”
Sıcaklığın 50 derecenin üzerine çıktığı gün sayısı 2 kat arttı
Uzmanlar, küresel ısınma kaynaklı yangınların 100 yıl önceye göre yüzde 30 arttığını vurguluyor. Sadece bu yılın yaz aylarında kuzey yarım kürede çıkan yangınlar atmosfere 2 milyar 700 milyon metreküp karbondioksit salınmasına yol açtı.
Dünyada, sıcaklık rekorları kırıldı. Öyle ki hava sıcaklığının 50 santigrat derecenin üzerine çıktığı gün sayısı, son 40 yılda 2 kat arttı. Yaşanan seller de insanoğlunun yol açtığı iklim değişikliğinin bir başka sonucu.
Dolayısıyla kömür ve benzeri fosil yakıtların kullanımının azaltılması, ormanların korunması, ulaşımın sera gazı salımının düşürülmesi çerçevesinde yeniden düzenlenmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarının tercih edilmesi gerekiyor.
İstanbul’daysa dikkat çeken önemli bir detaysa ne yazık ki hızla artan nüfus ve yapılaşma bunun sıcaklık farklılığı ile örneklersek ben Kadıköy’de hava sıcaklığı ölçüyorum aynı gün Şile’de ölçüyorum en az derece fark oluyor.Bunun nedeni belli yüksek binalar ve kesilen rüzgar,asfalt sıcaklığı trafik vs vs saymakla bitmez işte buda su sorununun bir örneğidir.Ayrıca nüfus artışlarına farklı bir örnek veren Gönençgil;Ben çocukluğumda bugünün 15 Temmuz Şehitler köprüsü yani Boğaz köprüsünün ayaklarının olduğu noktalarda oynardık hava kararmadan eve dönerdik korkuyorduk her yer orman dağ,taş. Peki şimdi?
Aynı şekilde Fatih Sultan Mehmet Köprüsünün Kavacık bölgesi boş bir alandı peki ya şimdi? Bir başka örnekse Devlet tarafından yapılan Şehir Hastaneleri genelde merkezin dışına yapılıyor.Otobandan İzmir’e giderken Bursa Şehir Hastanesinin etrafı bom boştu.Peki ya şimdi hızla binalar yükseliyor Bursa o tarafa doğru kayıyor.İstanbul Hava Limanı örneği aynı şekilde değerlendirilebilir.Yani yeni gelişim alanları olarak ne yaparsanız o bölgede nüfus artıyor.Bu artık gayet doğal olarak görülmekte peki o zaman ne yapmalıyız sorusunu önce her birey kendisine sormalıdır” dedi. Konferans karşılıklı soru cevaplar sonunda son buldu.