‘ Bir insanın nasıl güldüğünden terbiyesini, neye güldüğünden akıl seviyesini anlarım’, diyor Mevlana… Toplum içinde, sohbetimiz, davranışlarımız, büyük-küçük yaştan insanlarla ilişkimiz seviyemizi tayin eder.
Dikkat ettiğiniz olur mu? Ahali içinde hepimizin bir seviyesi var. Aşağı yukarı bunu tahmin ederiz. Kişinin oturup kalkması, dostluk ve ticarette öncelikleri kendisine bir yer tayin eder. Aile içinde, komşu ve iş arkadaşları ile olan ilişkileri sosyal bir statü belirler.
Adı konmamış gizli bir kast sistemi vardır aslında…. Derviş dervişi tekkede, hacı hacıyı Mekke’de bulur misali…Farkındayız yada değiliz, hepimiz bir kastın mensubuyuz. Halk arasında kayıtsız kuyutsuz bir yapıdır bu…Ancak, yer yer hassasiyetle uygulandığı görülür.
Bazen yazılı kurallardan kaynaklı, bazen de inanç ve geleneklere dayanan davranış biçimleridir. Toplumdan topluma, kültürden kültüre değişiklik gösterir. Kimi vakit aynı coğrafya ve kültür içinde bile farklılık gösterdiği olur.
Seviye ölçüsü, yerine göre değişir. Okulda başarı, iş hayatında beceri, bankada mevduat vs…Bunlar doğrudan seviye göstergesidir.
Bir de, dolaylı seviye ölçüsü var. ‘ Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.’diye bir atasözümüz var. Yani arkadaşımız vesilesi ile bir seviyemiz olur. Öğrenci velisi isek, çocuğun okuldaki durumu bize bir seviye biçer. Başarılı öğrencinin veya haylaz çocuğun velisi gibi…
Devlet hiyerarşisinde ise, kurumlarda amir-memur ilişkisi ile belirlenen statüler olur. Aslında bürokrasideki hiyerarşik statü bir tür zorunlu kast yapılanmasıdır.
Bütün bunlar bir yana…Şu üç günlük dünyada benim seviyem nedir diye merak ettiğimiz olur mu?…Eş ve çocukların yanında…Anne-babanın yanında…Okulda, iş yerinde…Çarşıda pazarda…Ahvalim nicedir?…Acaba benim için ne düşünürler?…Umumi kanaat nedir?…İyi mi, kötü mü?…
Dürüst, güvenilir biri miyim?..Aileme, işime-gücüme sadık mıyım?…Borcuma harcıma titiz miyim?…Büyüklere hürmet, küçüklere şefkat gösteriyor muyum?..Bana ihtiyacı olan, işi düşen insanlara yardımcı olur muyum?…Yani yardımsever miyim?…Velhasıl, soruları çoğalta biliriz?…Hiç muhakeme yaptığınız olur mu?..Yani ben kimim?…Seviyem nedir?…
Eğer bu güne kadar bir muhasebe yapmadıysanız çok yazık…Allamei cihan olsanız, tonlarca servetiniz de olsa boş yaşamışsınız demektir. Bir yaraya mehlem olmadıktan sonra …Bir derde derman olmadıktan sonra…Lütfen hemen muhasebemizi yapalım. Geçmişe ve geleceğe dair…
Eğer sürekli muhasebe yapan biriyseniz, ne mutlu size…Muhasebe yapan insan; hatasını, eksiğini görür ve düzeltir. Geçmişte yaptığı hataları tekrar etmez. Ne mutlu ona…Hem kendisi mutlu olur, hem de çevresini mutlu eder. Bu dünyadan göçüp gitse de, kubbede hoş bir sada bırakır. Bedeni toprak olur ama, geri kalanlar arasında seviyesi hep yüksektir. Ardından hayır dua ile yad edilir.
Seviyemizi sıfır ile on arasında puanladığımızı düşünelim…Beş puanı geçebilene helal olsun…Ancak bir de, eksi puanda olanlar var. Necip Fazıl’ın ifadesi ile, çukur seviyesindekiler…Kimler bunlar?…Maddi varlığı ile caka satıp, insanları hakir görenler…Makam, mevkisi ile kibirlenenler…Vatan hainleri,hırsızlar, rüşvetçiler, namussuzlar… vs…vs…
Bir de dini boyutu var işin…İnanalar için…Allah’a iyi kul olma, kullara da iyilik yapma gayreti içinde göçüp gidenler için…Cennette yüksek bir seviye vaad edilir. Hem bu alemde, hem de ebedi hayatta seviyemiz yüksek olsun istemez miyiz?…
Seviye meselesini, seviyeli bir şekilde dile getirmeye çalıştım. Özde, sözde, evde, iş yerinde ve hayatın her anında seviyeli olma temennisiyle…Seviyeli günler….